Sosyolog ve Aile Danışmanı Emine SUBAŞI
Köşe Yazarı
Sosyolog ve Aile Danışmanı Emine SUBAŞI
 

ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE SOSYOLOJİK BAKIŞ

Yazıya sosyal medyada etimoloji kullanıcı adıyla var olan hesabın paylaşımıyla başlamak istiyorum. "Ög, akıl demek. Öğretmen ise akıl veren, yol gösteren, aydınlatan demek. Ög aynı zamanda anne anlamına da geliyor. Hatta annesi olmayana ögsüz (öksüz) denir. Öğretmen de böyledir. Yokluğu öksüzlüktür. "Dil sosyolojisi literatüründe en çok karşımıza çıkan söz Martin Heidegger'e ait "Dil, varlığın evidir." sözüdür. Burada varlık-anlam-dil ilişkisine vurgu vardır. Kavramlar varoluşumuzla ilgili bize bilgi verirler. Eğitimci kişilere öğretmen denilmesi, onların varoluşlarının, ontolojik seviyelerinin "aydınlanmış" "akıl verebilen" "yol gösterebilen" insanlar olmasına denk gelmesindendir. Bu yazıyı yazma sebebim çevremdeki öğretmelerin sürekli öğretmenlik mesleğinin değer kaybettiğine dair veryansın etmeleriydi. Çok farklı perspektiflerden değerlendirme yapılabilir. İlk aklıma gelen teknolojinin gelişmesi ve bilgiye ulaşımın kolaylaşması. Sosyolog Recep Bozkurt'a göre "Dijital medyanın insanda yaratmış olduğu temel sorun, bilginin tefekkür edilmesine, derinleştirilmesine ve farklı olgularla bağlantı kurulmasına müsaade etmemesidir. Bilgi, bir parmak ucu kadar yakındır, çoktur. Parmak ucunda olanın değeri yoktur." Birçok kişi bilgiye öğretmen olmadan da ulaşabilirim illüzyonunu yaşarken, erişilen bilgiyi yorumlayabilme, edinilen bilgide derinleşebilme yetisinin öğretmen aracılığıyla gerçekleştiğini ıskalıyor. Okulların yalnızca öğretim yeri olmadığının, en önemlisi eğitim yeri olduğunun farkında olunması gerekiyor. Az önce de söylediğim gibi daha birçok açıdan yaklaşılabilir "öğretmenlik mesleği değer kaybetti mi?" sorusuna. Zamanınızı almamak için tek bir açıdan değerlendirme yapıp bırakıyorum.  Üzerine tez yazılabilecek bir konuyu köşe yazısına sığdırmam mümkün değil. Öğretmenlerin şikâyetçi olduğu bir diğer konu ise eğitimde şiddet konusu. Bu konuya politik, psikososyal ve sosyolojik açıdan yaklaşabiliriz elbette. İşin bir de hukuki boyutu var tabi ki. Yine tek bir açıdan değerlendirme yaparak yazıyı sınırlandıracağım. Eğitimde şiddet olgusunu ahlaki boyutta ele almak istiyorum. Birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında ahlaki yozlaşma yaşadık. Kendi hayatımdan örnek vermem gerekirse benim dönemimde öğretmene çok saygı duyulurdu. Bir insanın erişebileceği en üst ahlaki seviye öğretmene yakıştırılırdı. Öğretmen yalnızca eğitim-öğretim sürecini mesleki sorumlulukla yerine getiren değil aynı zamanda toplumda yaşantısıyla örnek olan, imrenilecek varoluşsal seviyeye sahip olan kişiydi. Günümüzde de tabi ki öğretmenlere saygı duymaya devam ediyoruz ancak bu saygı toplumun her kesiminden değil, ahlaki yozlaşma yaşamamış kesimi tarafından gösteriliyor. Eğitim alanında öğretmene saygı duymayan kişi de şiddet uygulayabilme ahmaklığını küstahça kendinde hak olarak görebiliyor. Şiddetin önüne geçmek için yasa koyucuların yaptırımlarına, sosyolojik hassasiyet gösteren kişilerin toplumda görünür olmalarına ihtiyacımız var. Yakın zamanda, ülkemizde hepimizi üzen bir olay meydana geldi. Değerli bir öğretmenimiz bir öğrenci tarafından öldürüldü. Bu yaşanan üzücü olayda odağım tamamen suç psikolojisi ve suç sosyolojisi alt bilim dallarında. Yalnızca bu olayla ilgili olarak değerlendirme yaparsak öğrencinin suça eğilimli olduğu ve moral (ahlaki) değerlerinin zayıf olduğu ortada. Bu kadar talihsiz bir olayı toplumumuzda hiç yaşamamayı dilerdim. “Toplumların uygarlık düzeyleri öğretmene verdikleri değerle ölçülür”  -Mustafa Kemal ATATÜRK
Ekleme Tarihi: 11 Mayıs 2024 - Cumartesi
Sosyolog ve Aile Danışmanı Emine SUBAŞI

ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE SOSYOLOJİK BAKIŞ

Yazıya sosyal medyada etimoloji kullanıcı adıyla var olan hesabın paylaşımıyla başlamak istiyorum. "Ög, akıl demek. Öğretmen ise akıl veren, yol gösteren, aydınlatan demek. Ög aynı zamanda anne anlamına da geliyor. Hatta annesi olmayana ögsüz (öksüz) denir. Öğretmen de böyledir. Yokluğu öksüzlüktür. "Dil sosyolojisi literatüründe en çok karşımıza çıkan söz Martin Heidegger'e ait "Dil, varlığın evidir." sözüdür. Burada varlık-anlam-dil ilişkisine vurgu vardır. Kavramlar varoluşumuzla ilgili bize bilgi verirler. Eğitimci kişilere öğretmen denilmesi, onların varoluşlarının, ontolojik seviyelerinin "aydınlanmış" "akıl verebilen" "yol gösterebilen" insanlar olmasına denk gelmesindendir.

Bu yazıyı yazma sebebim çevremdeki öğretmelerin sürekli öğretmenlik mesleğinin değer kaybettiğine dair veryansın etmeleriydi. Çok farklı perspektiflerden değerlendirme yapılabilir. İlk aklıma gelen teknolojinin gelişmesi ve bilgiye ulaşımın kolaylaşması. Sosyolog Recep Bozkurt'a göre "Dijital medyanın insanda yaratmış olduğu temel sorun, bilginin tefekkür edilmesine, derinleştirilmesine ve farklı olgularla bağlantı kurulmasına müsaade etmemesidir. Bilgi, bir parmak ucu kadar yakındır, çoktur. Parmak ucunda olanın değeri yoktur." Birçok kişi bilgiye öğretmen olmadan da ulaşabilirim illüzyonunu yaşarken, erişilen bilgiyi yorumlayabilme, edinilen bilgide derinleşebilme yetisinin öğretmen aracılığıyla gerçekleştiğini ıskalıyor. Okulların yalnızca öğretim yeri olmadığının, en önemlisi eğitim yeri olduğunun farkında olunması gerekiyor. Az önce de söylediğim gibi daha birçok açıdan yaklaşılabilir "öğretmenlik mesleği değer kaybetti mi?" sorusuna. Zamanınızı almamak için tek bir açıdan değerlendirme yapıp bırakıyorum.  Üzerine tez yazılabilecek bir konuyu köşe yazısına sığdırmam mümkün değil.

Öğretmenlerin şikâyetçi olduğu bir diğer konu ise eğitimde şiddet konusu. Bu konuya politik, psikososyal ve sosyolojik açıdan yaklaşabiliriz elbette. İşin bir de hukuki boyutu var tabi ki. Yine tek bir açıdan değerlendirme yaparak yazıyı sınırlandıracağım. Eğitimde şiddet olgusunu ahlaki boyutta ele almak istiyorum. Birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında ahlaki yozlaşma yaşadık. Kendi hayatımdan örnek vermem gerekirse benim dönemimde öğretmene çok saygı duyulurdu. Bir insanın erişebileceği en üst ahlaki seviye öğretmene yakıştırılırdı. Öğretmen yalnızca eğitim-öğretim sürecini mesleki sorumlulukla yerine getiren değil aynı zamanda toplumda yaşantısıyla örnek olan, imrenilecek varoluşsal seviyeye sahip olan kişiydi. Günümüzde de tabi ki öğretmenlere saygı duymaya devam ediyoruz ancak bu saygı toplumun her kesiminden değil, ahlaki yozlaşma yaşamamış kesimi tarafından gösteriliyor. Eğitim alanında öğretmene saygı duymayan kişi de şiddet uygulayabilme ahmaklığını küstahça kendinde hak olarak görebiliyor. Şiddetin önüne geçmek için yasa koyucuların yaptırımlarına, sosyolojik hassasiyet gösteren kişilerin toplumda görünür olmalarına ihtiyacımız var.

Yakın zamanda, ülkemizde hepimizi üzen bir olay meydana geldi. Değerli bir öğretmenimiz bir öğrenci tarafından öldürüldü. Bu yaşanan üzücü olayda odağım tamamen suç psikolojisi ve suç sosyolojisi alt bilim dallarında. Yalnızca bu olayla ilgili olarak değerlendirme yaparsak öğrencinin suça eğilimli olduğu ve moral (ahlaki) değerlerinin zayıf olduğu ortada. Bu kadar talihsiz bir olayı toplumumuzda hiç yaşamamayı dilerdim.

“Toplumların uygarlık düzeyleri öğretmene verdikleri değerle ölçülür” 

-Mustafa Kemal ATATÜRK

Yazıya ifade bırak !